Kopenhag toplantıları (COP15) yaklaştıkça iklim değişikliği üzerine politika tartışmaları kızışırken, geçen hafta İngiltere'de bir skandal patladı: East Anglia Üniversitesi'nin bilgisayar sisteminden, iklim değişikliği araştırmaları konusunda çalışan bir grup bilimadamının kendi aralarında yaptıkları yazışmalar çalınmıştı. Yazışmalarda geçen bazı cümleler, "iklim değişikliği modellemeleri"ne kaynaklık eden verilerle oynandığının ve küresel kamuoyunun kandırılmakta olduğunun kanıtı olarak gazetelere yansıdı ve kamuoyunda bir tartışma başladı.
Kopenhag toplantıları öncesinde, iklim değişikliği fenomeninin "büyük bir yalan" olduğunu kanıtlamak isteyen çıkar çevrelerinin karalama taktiklerine başvurmaları şaşılacak bir durum değil, çok da fazla önemsenmemesi gerektiğini düşünmüştük. Ama çevre konularına duyarlılığı ve doğruyu aramak konusundaki dikkati ile tanıdığımız Meral Tamer'in dahi bugünkü makalesinde yukarıdaki tuzağa düşümüş olduğunu okuyunca konunun diğer tarafının savunmalarının yayılmasına aracılık etmemiz gerektiğine inandık.
Öncelikle East Anglia Üniversitesi İklim Araştırmaları Merkezi'nin öneminden bahsedelim: 2007'de yayınlanan IPCC AR4, İklim Değişikliği konusunda Birleşmiş Milletler'in en son yayınladığı resmi rapor. Raporun bir sonraki versiyonu IPCC AR5 2013'de yayınlanacak. IPCC AR4'de küresel ısınma sonucunda ortaya çıkacak olan iklim değişikliği olayları modeller yoluyla tahmin edilmeye çalışılıyor. East Anglia Üniversitesi'nin elindeki iklim verileri bu modellerde kullanılıyor, yani Birleşmiş Milletler'in resmi görüşünü bir bakıma East Anglia Üniversitesi'nin veri seti belirliyor.
Üniversite bilgisayarlarından çalınan yazışmalar 13 senelik bir döneme yayılıyor ve kişiler arasındaki özel yazışmalar. Yazışmalar bu adreste okunabilir. Üniversite, yaptığı resmi açıklamada verinin kendi bilgisayarlarından çalındığını doğrularken, verinin miktarı nedeniyle yayınlananlarda değişiklik olup olmadığını doğrulamanın mümkün olamadığını ifade etti.
Yazışmalarda, bilgi edinme hakkı kapsamında araştırma biriminin elindeki verilerin talep edilmesi durumunda bunların dışarıya verilmemesi gerektiği, muhalif bir basın mensubunun ölümünden duyulan mutluluk, verilere uygulanan düzeltmeler, verilerden duyulan şüpheler, bir bilim dergisinin yazı verilmeyerek protesto edilmesi gibi konular bilimsel bir çok tartışmanın yanısıra geçiyor. İklim değişikliğinin varolmadığını kanıtlamak isteyenler, iklim değişikliğinin insan kaynaklı (anthropogenic) olmadığını düşünenler yazışmaların tezlerini doğrular nitelikte olduğuna kamuoyunu inandırmaya çalışıyorlar.
Oysa iki kişi veya bir grup arasında geçen yazışmaların bazılarının nezaketten uzak ve politik olarak doğru olmasa da anlık oldukları, bir arkaplanları olduğu unutuluyor. Örneğin, protesto edilmek istenen derginin bilim kurulunun yarısı, dergide yayınlanan iklim değişikliği muhalifi bir yazının bilimsel değerlendirmeden geçemeyecek nitelikte olması nedeniyle yazışmaların geçtiği tarihten önce istifa etmiş durumdalar, destek verilmek istenen durum bu. Verilerin düzeltilmesi konusunda cımbızla seçilen kelimeler delil olarak kabul ediliyor ama kelimenin ne anlamda kullanıldığı ile ilgili açıklama göz ardı ediliyor. İklim verilerinin neden dışarıya verilmek istenmediği konusunun ise bilim insanlarının verinin nasıl kullanılacağına dair çekinceleri olmasının yanısıra devletler arası ilişkilere ve fikri mülkiyet haklarına dayanan ticari nedenleri dahi var, verinin sahibi farklı ülkelerin meteoroloji ofisleri, üniversite değil.
İklim değişikliği konusunda modellerin nasıl oluşturulduğu, kullanılan verinin tutarlılığı gibi konular bilim çevrelerinde tartışılabilir. Ama iklim değişikliğinin gerçekleşmekte olduğunu görmek için taraflardan birinin tartışmayı kazanmasına ihtiyacımız yok, geçen gün okuduğum bir yazarın çok güzel ifade ettiği gibi "pencereden dışarı bakmak" yeterli. Antarktika'dan kopan buz parçaları, tarihte ilk defa açılan arktik gemi rotaları, su altında kalmak üzere olan adalar, her yeri etkileyen seller yeterli kanıt olmalı.
Hatta, yukarıdaki yazışmaların çalınarak sızdırıldığı günlerde bir grup biliminsanı bir rapor yayınladılar: "The Copenhagen Diagnosis". IPCC AR4 ile IPCC AR5 arasındaki boşluğu doldurmak ve Kopenhag öncesi durumu özetlemek için yayınlanmış, çeşitli güncel bilimsel çalışmaları refere eden bir iklim değişikliği raporu bu. Antarktika'da ısınan kıyılar ve ozon deliği etkisi ile artan rüzgarlar nedeniyle soğuyan güney kutup noktası, Kuzey Buz Denizi'nin azalan alanı ve ne zaman buzsuz bir yaz geçireceği, artan deniz suyu yükseklikleri ve bunun tahminlerin ne kadar ötesinde olduğu, büyük değişikliklere neden olabilecek kırılma noktaları gibi konuları bu raporda anlaşılır bir dilde okuyabilirsiniz.
Çok kısaca özetlemek gerekirse bazı değişikliklerin IPCC AR4'de beklenenden çok daha hızlı gerçekleşmekte olduğu ve küresel sera gazı salımlarının 2015-2020 arasında bir zamanda tavan yaptıktan sonra hızla azalması gerektiği ve 2050'de kişi başına bir tonun altına indirilmiş olması, bunun da 2000 seviyelerinin %80-%95 altında olduğu ve bilimsel kesinlik beklemek adına kaybedilecek zamanın çok büyük zarar verme potansiyeli olan kırılma noktalarının geçilmesine neden olabileceği yönünde uyarılar yapan bir rapordan bahsediyoruz.
Tüm okuyuculara mutlu ve duyarlı bir bayram dileriz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder