28 Şubat 2010 Pazar

Aydınlatmada Enerji Tasarrufu

Elektriğin yaklaşık %20'si aydınlatma amaçlı olarak kullanılıyor. Daha verimli aydınlatma teknolojileri ve aydınlatma elemanlarının kullanılması ile aydınlatmanın enerji yükününkayda değer oranlarda azaltılması mümkün gözüküyor. Yarı iletken aydınlatma, yani LED teknolojisi, bu konuda öncülüğü ele almaya aday.

Aşağıdaki liste genel kullanımda olan ampül tiplerinin aydınlatma güçlerini gösteriyor:

  • Akkor Flamanlı Ampüller: 10-20 Lümen/Watt
  • Akkor Filamanlı Halojen Ampüller: 20-25 Lümen/Watt 
  • Floresan Ampüller - Tüp: 50-95 Lümen/Watt
  • Floresan Ampüller - Kompakt: 45-80 Lümen/Watt 
  • Yüksek Basınçlı Civa Buharlı Ampüller: 40-60 Lümen/Watt
  • Yüksek Basınçlı Sodyum Buharlı Ampüller: 70-120 Lümen/Watt
  • Alçak Basınçlı Sodyum Buharlı Ampüller: 100-180 Lümen/Watt
  • Metal Halide Ampüller: 80-90 Lümen/Watt
 Geliştirilmekte olan LED Ampüller ise şu sıralarda ticari kullanıma hazır ürün olarak 200 Lümen/Watt seviyelerine ulaşmış durumdalar, güçlerinin giderek daha da artması bekleniyor. Ancak halihazırda piyasada olan LED ampüllerin/armatürlerin sağlayabildikleri ışık gücü çoklukla 50-100 Lümen/Watt aralığına toplanmış durumda. LED ampül piyasasının henüz tüketiciyi fiyat/performans açısından tatmin edecek, verimsiz ampüller yerine yaygınlıkla kullanılabilecek genel amaçlı nihai ürünlere ulaşmış olduğu söylenemez. Ancak, LEDli ürünlerin fiyatlarını değerlendirirken çok önemli bir noktayı unutmamak gerekli: Standart bir ampülün ömrü 1000 saat, bir floresanın ömrü en fazla 10.000 saat civarlarında beklenirken doğru üretilmiş bir LEDli üründe ömür 50.000 saat alt sınırından başlıyor.

Listeden de anlaşılacağı gibi çoklukla ev ve ofis gibi alanlarda kullanılan  akkor filamanlı tungsten ve halojen ampüller verimlilik konusunda en zayıf olan ürünler, harcadıkları enerjinin %90'dan fazlasını ısı olarak etrafa yayıyorlar. Zaten bir çok ülke bunları kademeli olarak piyasadan çekmeye çalışıyor. Örneğin Avrupa Birliği Eylül 2009'da şeffaf olmayan tungsten filamanlı ampüllerin satışını yasakladı. Yasak kademeli olarak yaygınlaştırılıyor ve 2014'de halojenlerin piyasadan kaldırılmış olması hedefleniyor. ABD'de de benzer hedefler söz konusu ancak Avrupa Birliği kadar hızlı ilerleyen bir program yok. Ancak ABD'de EPA klasik akkor filamanlı 60 Watt'lık ampül ve PAR38 spot yerine kullanılacak verimli ampüller geliştirilmesi için bir yarışma açmış durumda, aydınlatma devi olan şirketler Ar-Ge çalışmalarını bu yöne odaklamış durumdalar. Örneğin Philips kompakt floresanlar üzerindeki tüm araştırmalarını sonlandırıp, Ar-Ge aktivitelerini sadece LEDli aydınlatma konusuna yönlendirdi.

Kompakt floresanlar verimli ampüller olsalar da çok önemli üç dezavantajları var: Çok yüksek güçlere çıkamıyorlar,  ışık renkleri tasarımcı ve kullanıcılar tarafından her durumda tercih edilmiyor ve içerdikleri civa kırılmaları durumunda çevreye ve insanlara zarar verme potansiyeline sahip.

Düşük ya da yüksek basınçlı buharlı ampüller ağırlıklı olarak endüstriyel aydınlatma ve sokak aydınlatmasında kullanılıyor.  Bunların verimlerinin yüksek olması enerji verimliliği değerlendirmelerinde arka sıralara itildiklerini düşündürmesin sizi. Yüksek güçlü olmaları ve sayıca çok olmaları nedeniyle bunların yerine daha verimli olan LED'li aydınlatma çözümlerinin geliştirilmesi yerel yönetimler gibi büyük elektrik faturaları ödeyen kurumların ilgisini çekiyor ve destekliyorlar.

LEED, enerji verimliliği konularında her zaman ASHRAE 90-1 standardını baz alıyor ve  bu standartta izin verilen değerlerden daha tasarruflu binalar yapılmasını hedefliyor. ASHRAE 90-1, aydınlatma konusunda aydınlatılan alanın fonksiyonuna ve yüzey alanına bağlı olarak izin verilecek en yüksek güçleri listeliyor. Örneğin genel bir ofis alanı için izin verilen maks. aydınlatma gücü 11 Watt/mkare ve buna balast kayıpları vb. de dahil. Yaptığımız bir kaç çalışmada incelediğimiz İstanbul ofislerinde ne yazık ki bu değerlerin çok üzerinde kalındığını tespit ettik. Türkiye'de toplam enerji tüketimini denetleyen bir standart olmadığı için armatürlerin verimi ya da planlamanın doğruluğu sadece müşterinin istediği aydınlatma seviyesinin sağlanıp sağlanmadığı ile ölçülüyor, bu kayıp enerji olarak bedel ödememize neden oluyor.

16 Şubat 2010 Salı

Kış Olimpiyatları'nın Ev Sahibi Vancouver

LEED'in atıklar konusundaki yaklaşımına değineceğim ama güncel bir konuyu biraz öne almak istiyorum: Kış Olimpiyatları, daha doğrusu Kış Olimpiyatları'na ev sahipliği yapan Vancouver şehri.

Vancouver sıklıkla "dünyanın en yaşanabilir şehirleri" oylamalarında kendisine en üstlerde yer buluyor ama şehrin yöneticileri çok önemli bir noktanın farkındalar: Vancouver'da yaşayan her bir kentlinin ekolojik ayakizi sürdürülebilir seviyenin yaklaşık 4 kat üzerinde, yani dünyada yaşayan herkes Vancouver'daki gibi yaşasa 3 tane daha dünyaya ihtiyacımız olurdu.

Gelişmeye açık ve canlı, maddi olarak yaşanabilir ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir şehir olmanın gelecek açısından gereğinin farkında olan Vancouver, kendisine yeni bir uzun vadeli hedef belirlemiş: "Dünyanın en yeşil şehri olmak". Bunun için de Belediye Başkanı Gregor Robertson'ın "En Yeşil Şehir Eylem Ekibi" bir rapor hazırlamış ve Vancouver'ın önüne, 2020'ye kadar ne kadarının gerçekleştirileceğinin de belirlendiği, 10 adet hedef koymuş. Bunlar sırasıyla şöyle:

  • Yesil girişimin Mekke'si olmak: 2020'ye kadar 20.000 "Yeşil İş" yaratmak. 
  • Sera Gazları salımlarını azaltmak: 2020'ye kadar %33 azaltma hedefi
  • Yeşil Bina tasarımı ve inşasında dünya lideri olmak: 2020'den itibaren tüm yeni binaların net "sıfır karbon" üreticisi olmalarının sağlanması, mevcut binalarda da 2020'ye kadar %20 enerji verimliliği artışı sağlanması.
  • Yürüyüş, bisiklet ve topu taşımanın tercih edilir ulaşım modeli haline gelmesi: 2020'de tüm yolculukların %50'sinin yukarıdaki üç moddan birinde gerçekleşmesi.
  • Sıfır atık: 2020'ye kadar yakılan ya da depolanan adam başı katı atık miktarını %40 azaltmak. 
  • Yeşil alanlara erişim sağlamak: 2020'ye kadar tüm vatandaşların beş dakikalık yürüyüşle erişebilecekleri bir plaj, park ya da doğal alan yaratılması, 150.000 yeni ağaç dikilmesi.
  • Ekolojik ayak izinin azaltılması: Adam başı %33 azalma, 2022'ye dek.
  • En temiz içme suyu:2020'ye dek uluısal ya da WHO standartlarına eş ya da üzerinde kalitede içme suyunun her zaman sağlanması, tüketimin %33 azaltılması.
  • En temiz hava: 2020'ye dek ulusal standartlardan daha yüksek olan WHO standartlarına erişilmesi.
  • Şehir içinde tarımsal üretimde dünya lideri olmak: 2020'ye dek gıda kaynaklı karbon ayakizini %33 azaltmak.

Hedefleri gerçekleştirecek projeleri de başlatmış durumda Vancouver şehri, bunlardan bir kaç tanesi aşağıda:

  • "Eco-density" programı ile hizmetlerin ve yaşam alanlarının iç içe olduğu, nüfusun yoğunlaştırıldığı, çeşitli tip konutları barındıran mahalleler yaratarak, günlük işler için ulaşım ihtiyacını en aza indirmeyi hedefliyorlar. Yoğunluk artışını makul bir fiyat seviyesinde tutmak için de örneğin mevcut evlerin garaj yollarına küçük konutlar inşa etme ya da bodrumları kiralama izinleri veriyorlar.
  • Şehir yönetimine ait kamu binalarının LEED Gold sertifikası sahibi olmaları zorunlu iken, imar durumlarnda değişiklik yapılmış olan özel mülkiyete ait binaların da 31 Temmuz 2010'dan itibaren LEED Gold sertifikası almaları zorunlu kılınıyor.
  • İmar mevzuatı yenilenebilir enerji sistemlerinin çatılara yerleştirilmesi, yeşil çatı yapılması, zorunlu otopark miktarlarının azaltılması, yüksek kalınlıkta izolasyon ve atıkların geri dönüşüm amaçlı depolanması nedeniyle kaybedilen alanların emsalden muaf olması gibi konuları kolaylaştıracak şekilde yeniden düzenleniyor.
  • Ayrıca elektrikli araçları desteklemek adına otoparklarda, ev garajlarında elektrik çıkışları bulunması zorunlu kılınıyor. 
  • İç mekanlarda ve dış mekanlarda kullanılan suyun azaltılması için Yerel Yönetim fiyatları sübvanse edilmiş "su tüketimi azaltıcı" takımlar ve özel imal edilmiş yağmur suyu toplama fıçıları satıyor.
  • 2006 yılında alınan bir kararla, Olimpiyatlara kadar 2010 adet gıda üreten şehir içi bahçe kurulması hedeflenmiş. 31 Aralık 2009 itibarıyla 2029 adet parsel bu şekilde geliştirilmiş.


En önemli projelerden bir tanesi ise Olimpiyat Köyü'nü de barındıran Southeast False Creek bölgesi dönüşüm projesi. Şehrin ağır-endüstri bölgelerinden bir tanesi olan bölgede ilk etapta Olimpiyat Köyü olarak kullanılacak binalar inşa ediliyor. 2006'da imar planının onaylanmasını takiben 2007-2009 seneleri arasında inşa edilen köyün "yeşil" özellikleri şöyle:

  • Binalar en az LEED Silver kriterlerine uygun inşa ediliyor, LEED Gold hedefleniyor.
  • Toplum merkezi ise LEED Platinum standartlarını hedefliyor.
  • Yağmur suyu toplanarak tuvalet sifonlarında ve sulamada kullanılıyor.
  • Binalarda yeşil çatılar ve şehir içi tarlaları yaratılıyor, balkonlarda ürün yetiştirilebilecek köşeler ayrılıyor.
  • Yürüyüş ve bisiklet yolları planlanıyor.
  • Yapay bir ada ile deniz canlıları ve kanatlıların yaşayabilecekleri bir Habitat oluşturuluyor.
  • Isıtma enerjisi, kanalizasyon suyunun yüksek ısısından faydalanarak çalışacak doğalgaz destekli bir merkezi  ısı geri kazanım santralinden elde ediliyor.

Konu ile daha çok ilgilenenler için bağlantımız bu adreste.

2 Şubat 2010 Salı

Ambalaj Atığı Çöp Değildir

Bir süredir günlüğe yazmaya vakit bulamadık, sonucu kimseyi tatmin etmeyen Kopenhag Toplantısı'ndan bahsetmek gerekliydi, başka konular da vardı, bunlara ilerleyen günlerde geri dönmeyi planlıyoruz.
Yazdan bu yana evin balkonunda yarattığımız bir geri dönüşüm köşesinde cam, plastik ve kağıt ambalaj atıklarını ayrı ayrı topluyor ve zamanı geldikçe biraz da şans eseri keşfettiğimiz yakınımızdaki ayrıştırma kumbaralarına atıyoruz. Atık toplama sisteminin nasıl işlediği, neden sadece bazı ilçelerde kumbaralar olduğu gibi sorular ise aklımıza takılıyordu. İnşaatlarda da şantiyelerde biriken ambalaj atıklarının nasıl biriktirilmesi gerektiği de son zamanlarda karşımıza çıkan başka bir konuydu. TİSK'in 2008 Kasım ayında düzenlediği bir seminerin tebliğler kitapçığı sorularımızın cevaplarına giden yolu aydınlattı.

Evsel atıkları temel olarak dört kategoriye ayırmak mümkün: Organik atıklar, ambalaj atıkları, atık piller ve atık sıvı yağlar. Atık pilleri toplama yükümlülüğü pil sektörüne ait. Atık sıvı yağların atık su sistemlerini zorladığını, temiz suları kirlettiğini biliyoruz, bunları enerji kaynağı olarak kullanmak isteyen firmalar olduğunu da biliyoruz ama toplama sisteminin henüz işlerlik kazanmadığını da biliyoruz. Organik atıklar ise yemek artıkları vb.organik ve organik madde ile kontamine olmuş atıkladan oluşuyor ve belediyelerce toplanıyor. Bunlar dışındaki tıbbi ve endüstriyel atıkların sorumluluğu sektörleri ve Belediyeler arasında dağıtılmış durumda.

Ambalaj atıklarını ise organik atıklardan kaynağında ayırmak çok önemli. Organik atıklar gibi bunları toplama yükümlülüğü de belediyelerde olsa da organik atık ile kirlenmiş ambalaj atıkları çoğu zaman geri dönüştürülemez nitelik kazanıyorlar, bu nedenle ambalaj taıklarını evsel atıklarla bir arada toplamak ve depolama alanında ayrıştırmaktansa kaynağında ayrıştırmak ekonomik ve ekolojik anlamda daha verimli.

Ambalaj Atıkları Kontrolü Yönetmeliği 2005 senesinden beri yürürlükte. Bu yönetmelik ambalaj atıklarının toplanmasını yükümlülüğünü Belediyelere (Büyükşehirlerde ilçe belediyelerine) verirken, ambalaj atığı üreten tüm paydaşların da atıklarını bedelsiz olarak Belediyelere teslim etmesini şart koşuyor. Yönetmeliğe göre:

"apartman, site yönetimleri, okullar, üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, hastaneler, oteller, lokantalar, büfeler, şehirlerarası otobüs terminalleri, havayolu terminalleri, demiryolu istasyonları, limanlar, sağlık kuruluşları, spor kompleksi, organize sanayi bölgeleri, sanayi siteleri, serbest bölge yönetimleri, marketler, satış noktaları, fabrikalar, iş ve alışveriş merkezleri, stadyumlar gibi ambalaj atığının oluştuğu benzeri yerlerde ilgili yönetimler, ambalaj atıklarını diğer atıklardan ayrı olarak biriktirmek ve bu Yönetmelikte tanımlanan toplama sistemine verilmek üzere hazır etmekle yükümlüdürler.”

Sistemin yürürlüğe girmesi için öncelikle ilgili Belediye'nin atık yönetim planının Çevre Bakanlığı'nca onaylanması gerekiyor. Belediye, atık toplama ve ayrıştırma işini kendisi üstlenebileceği gibi Bakanlık tarafından lisanslanmış bir özel işletmeye de devredebiliyor. Planın onaylanması ile ambalaj atıklarının Belediye'ye teslimi yükümlülüğü de başlamış oluyor. Şu anda planları onaylanmmış olan belediyelerin sayısı 200'ün biraz üzerinde, toplam belediye sayısı ise 3500 civarında. Lisanslı kuruluş ya da Belediye'nin kendisi tarafından toplanan ve ayrıştırılan atıklar lisanslı geri dönüşüm tesislerinde işlenerek dönüştürülmüş malzeme ya da enerjiye çevriliyor.


Ambalaj üreticisi ve ambalaj atığı üreticisi kurumlar ambalaj atığı geri kazanım yükümlülüklerini Türkiye'de tek yetkilendirilmiş kuruluş olan ÇEVKO Vakfı'na da devredebiliyorlar, Vakıf bu kuruluşlar adına ambalaj atığının toplanmasını ve geri dönüşümünü sağlıyor, hem de Bakanlık nezdindeki raporlama işlemlerini gerçekleştiriyor. ÇEVKO Vakfı aracılığı ile geri dönüşüm yapan kuruluşlar Yeşil Nokta (Grüne Punkt) amblemini taşımaya da hak kazanıyorlar.

Türkiye'nin  geri kazanım hedefleri 2010 senesi için tüm ambalaj gruplarında %37, 2012 için %40 ve 2020 için %60.


Uygulamada ise çeşitli sorunlar var: Birincisi, ambalaj atıklarının bedelsiz olarak Belediyelere verilmesine sanayi kuruluşları karşı çıkıyorlar. Bedel karşılığında aldıkları bir malzemenin atığını satarlarken, hatta üretimde kullanabilecekken bunun ambalaj atığı sayılması ve bedelsiz olarak Belediye'ye ya da anlaştığı lisanslı kuruluşa devredilmesi bazı sanayicilerin tepkisini çekiyor. Bakanlık, bu tercihin gerekçesi olarak bu kurumların "kirleten öder" prensibi doğrultusunda ambalaj atığından vazgeçmelerini talep ettiğini ifade ediyor. İkinci sorun ise her bir Belediye'nin tek bir lisanslı kuruluşla anlaşması ve bu durumda sanayisi güçlü olan bölgelerde çok güçlü toplayıcılar ortaya çıkarken sanayisi zayıf olan bölgelerin sadece evlerden toplanacak atığa bağımlı zayıf toplayıcılarca toplanacak olması ve hizmetin gelişememesi riskinin ortaya çıkması. Bu durum Doğu/Güneydoğu Anadolu'da açıklıkla görülebiliyor. Lisanslı kuruluşların büyük kısmı Batı'da toplanmışken, Bakanlık  bu bölgede çalışan hurdacıları lisanslı kuruluş olmaya teşvik ettiğinde bunların sadece değerli atıklara (ör. alüminyum kutular) yoğunlaşmak istediklerini, lisanslı kuruluş olmanın getireceği diğer atıkları da toplama yükümlülüğün altına girmek istemediklerini gözlüyor.

Bilgilendirme ve eğitim uygulamanın diğer aksayan yönü. Kurumlar ve kişiler neden ambalaj atığını ayırmak zorunda olduklarını, yükümlülüklerini ve haklarını bilmedikleri için sistemin gelişimi çok yavaş oluyor. Örneğin, Yönetmelik 200 mkare  üzerindeki perakende satış noktalarının ambalaj atığı toplama istasyonları oluşturmalarını ve plastik poşet kullanımını en aza indirmek yönünde çalışmalar yapmalarını şart koşuyor ancak bu yöndeki uygulamalara sıklıkla rastlamıyoruz.

Bir sonraki yazımızda LEED'in geri dönüştürülmüş malzeme konusundaki yaklaşımını özetlemeye çalışacağız, o zamana dek Belediyenizin ambalaj atıkları konusundaki faaliyetlerini sorgulamak isteyebilirsiniz: Çevre Bakanlığı Web Sitesi'nde Ambalaj Atıkları Yönetim Planı başlığı altında Atık Yönetim Planları onaylanmış Belediyelerin bir listesi var, başlamak için iyi bir nokta olabilir.