Sürdürülebilir yaşamın ve sürdürülebilir şehirciliğin yeni bir boyutu olarak lanse edilen elektrikli otomobiller, son zamanlarda basın ve yayın kuruluşlarında sıklıkla yer buluyorlar. Kavram kargaşası ve konunun tam olarak anlaşılmaması nedeniyle, elektrikli otomobillerin iklim değişikliği ve fosil yakıtların tükenmesi dertlerine deva olabilecekleri sanılıyor. Böyle bir senaryonun hangi şartlar altında gerçekleşebileceğinden ise pek bahsedilmiyor.
Biliyorsunuz Renault Türkiye elektrikli otomobil üretimine başlayacağını açıkladı, bundan kısa bir süre sonra da İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile bir protokol imzalandı. Protokolle ilgili çıkan haberlerde şu cümleler kullanılıyor:
“İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Renault Türkiye arasında, İstanbul'un altyapısının, karbondioksit salınımı çok düşük doğa dostu elektrikli otomobile 2011 yılına kadar hazır hale getirilmesi için işbirliği protokolü imzalandı.” (Cumhuriyet, 19.07.2010)
“(Oyak Renault Fabrikaları Genel Müdür Tarık) Tunalıoğlu da, karbon salınımı sıfır olan elektrik motorlu otomobiller üretmeyi ve herkesin kullanımına sunmayı hedeflediklerini...” (Cumhuriyet, 19.07.2010)
Öteki taraftan Renault'un Fransız patronu Patrick Pelata, Almanya gibi bir ülkede elektrik otomobillerin geniş anlamda kullanımının CO2 salımının azaltılması açısından hiçbir faydası olmadığını ve bu nedenle bu ülkede elektrik otomobil satmayacaklarını açıkladı (WirtschaftsWoche, 20.09.2010). Bunun nedeni, ülkedeki elektrik üretiminin %60'ının kömür ve doğalgaz kaynaklı olması. Merkezi elektrik santrallerinde bu kaynaklardan üretilen elektriğin iletim sürecindeki kaybı da göz önüne alındığında, benzin veya dizel yerine elektrik kullanmanın CO2 salımlarına herhangi bir faydası olmuyor.
Buna karşılık Danimarka'da elektrik üretiminin çoğu rüzgar ve biyokütleden gerçekleştirildiği için, fosil yakıtla çalışan otomobillerden elektrikli otomobillere geçilmesi durumunda CO2 salımlarının neredeyse sıfırlanması söz konusu (bkz. grafik). Fransa'da da elektriğin büyük bir kısmı nükleer santraller ve barajlardan üretiliyor, yine elektrikli otomobiller CO2 salımlarında düşüş sağlıyorlar (bkz. grafik).
Kısacası elektrikli otomobiller söz konusu olduğunda motor ve pil verimliliklerinin yanında elektrik enerjisinin kaynağının da göz önüne alınması gerekiyor. Almanya'da elektrikli otomobillerin kilometre başına salacakları şebeke elektriği kaynaklı 132 gr. CO2, modern bir dizel otomobilin salımından daha fazla.
Almanya'ya benzer bir şekilde elektrik üretiminin çoğunluğunu kömür ve doğalgaz kaynaklarından gerçekleştiren Türkiye'deki durumun da bu şekilde incelenmesi gerekiyor. Eğer otomobil şarj istasyonlarına iletilecek elektriğin üretiminde Almanya kadar fazla CO2 salımı gerçekleşiyorsa, yollara elektrikli otomobillerin çıkması aslında ülkemizin CO2 salımlarında düşüşe değil, artışa sebeb olabilir.
Sahi, Türkiye'nin CO2 salımlarını azaltma konusunda bir hedefi var mı?
1 yorum:
Elektrikli otomobiller şuan için çok fazla umut gibi görünmese de piyasa da mevcut potansiyel oluşunca ne kadar olumlu sonuçlar doğuracağı aşikardır
Yorum Gönder