Binalar toplam sera gazı salımlarının %40'ından sorumlu olduklarına göre Küresel İklim Değişikliği'ni kontrol altına alma mücadelesinde yapı sektörüne önemli bir görev düşeceğini daha önce ifade etmiştik.
Bina kaynaklı sera gazı salımlarında en yüksek paya binalardan kullanılan elektriğin üretiminden kaynaklanan karbondioksit salımları sahip. Bunu, mekan ısıtma, yemek pişirme, su ısıtma gibi amaçlar için binalarda yakılan fosil yakıtların sorumlusu olduğu salımlar izliyor. Odun yakma, tam yanmanın gerçekleşmemesi (tam yanma mavi alevli yanma demektir) gibi nedenler ve çöplüklere gönderilen yapı malzemelerinin çürümesi sonucu ortaya çıkan metan salımları ile yine tam yanmanın gerçekleşmemesi sonucu ortaya çıkan azotoksit salımları bina kaynaklı diğer sera gazı salımlarını oluşturuyor. Sıralamanın sonunda ise ozon tabakasına zarar vermedikleri için kullanılan ancak küresel ısınmaya önemli katkısı olan endüstriyel HFC (hidroflorokarbon gazları) var. HFCler klimalarda akışkan olarak ve izolasyon malzemelerinin üretiminde şişirici gaz olarak kullanılıyorlar ve ekipman yenilemesi, arızalanması ve endüstriyel süreçlerdeki kazalar ya da süreç gereği atmosfere salınabiliyorlar.
Bina kategorisinde hesaplanmasa da bina malzemelerinin üretimi ve nakliyesi esnasında kullanılan enerjiden kaynaklanan sera gazı salımları da yine binalar ile ilişkilendirilebilecek salımlar ve malzemelerin yeniden kullanımı ve yerel olarak üretilmiş olmaları bu salımları azaltmak açısından önem kazanıyor. Daha önce de bahsettiğimiz gibi yaşama alanlarının yoğun şehir yapıları yerine dağınık kırsal yapılarda yoğunlaşması da artan ulaşım gereği ve altyapı hizmetlerinin götürülmesindeki verimsizlikler nedeni ile sera gazı salımlarını arttırıcı etkenlerden sayılabiliyor.
Çözüm nedir?
Beyaz eşyalar, ampüller vb. binalarda elektrik tüketen cihazların tüketimlerini kontrol altına alan enerji kimlik belgesi, Energy Star gibi derecelendirme sistemleri ile cihazların enerji talebi bina sektörünün kontrolü dışında halihazırda azaltılıyor. Tüketilen elektriğin yenilenebilir kaynaklardan yerinde ya da merkezi üretim sistemleri ile üretilmesi binaların kullandığı enerjiyi temiz hale getirirken bina sektörünün bu konuda da sağlayabileceği katkı, politika yapıcılar üzerinde baskı unsuru olmak haricinde, sınırlı.
Sıcak öğlen saatlerinde tüm klimaların aynı anda çalışmaları ile oluşan talepler gibi ani elektrik talepleri elektrik dağıtıcılarının bu saatlerde ellerindeki tüm güç kaynaklarını kullanmalarına neden oluyor. Eski teknolojili, verimsiz, kirletici ve talep noktasından uzaktaki elektrik üretme sistemleri yüksek fiyattan satılabilen elektrik sayesinde bu dönemlerde karlı olarak işletilebiliyor. Şebeke dengesini bozan, dur-kalklar nedeni ile üretim araçlarının verimini düşüren, uzun iletim hatlarında kayıpları arttıran bu tür taleplere karşı bina sektörünün örneğin klimalara ve yakıtlı ısıtma sistemlerine göre çok daha verimli olan ısı pompası (özellikle toprak kaynaklı) ya da merkezi kompresörlü chiller grupları yerine absorpsiyon tipi soğutma sistemlerine yönelme imkanı var. Aynı şekilde güneş pilleri ya da kojenerasyon gibi teknolojiler ile yerinde ve temiz kaynaklarla üretim yaparak enerji talebini düşürme imkanı da var.
En etkili çözüm ise elbette enerji talebini yaratmayacak önlemleri almaktan geçiyor. İşletilmesi esnasında enerji tüketmeyecek bir bina planlamak belki mümkün değil ama enerji talebi iyice azaltılmış ve düşürülmüş talebi de kendi çevresindeki yenilenebilir kaynaklarından karşılayan ve net enerji talebi "0" olan bir bina hayal etmek mümkün. "Zero carbon" başlığı ile yapılacak bir arama ile bu hedefe yönelik çaba gösteren bir çok projeye rast gelebilirsiniz.
Dünya üzerinde çok sayıda uygulama örneği oluşmuş olan Alman Passivhaus standardının kurallarını benimseyerek de iklimlendirme için ihtiyaç duyulan enerji tüketiminin konvansiyonel binalarla karşılaştırıldığında inanılamayacak değerlere indirilmiş olduğu binalar inşa etmek mümkün.
Aralık ayında Türkiye'de de uygulaması başlayacak olan "Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği" gibi yasal uygulamalar ile politika yapıcılar binaların enerji talebini belirli değerlerin altında sınırlamaya çalışıyorlar.
Binalarda enerji talebini düşüren önlemlerin başında binaların istenmeyen şekilde ısı kazanmasını ya da kaybetmesini engelleyecek teknikler geliyor. Yüksek değerli izolasyon, güneş ve ısı izolasyonlu camlar, bina kabuğundan dışarı hava kaçışını önleyen detay çözümleri önemli. Faz değiştirerek bina kütlesini enerji deposu haline getiren yalıtım malzemeleri, sıcakta ısıyı yansıtan, soğukta emen çatı kaplamaları gibi malzemeler araştırmacıların odağında.
Enerji ihtiyacını ölçen ve gerçek ihtiyaçlara cevap verilmesini sağlayan sensörler ve bina otomasyon sistemleri çözümün bir başka ayağını oluşturuyor. Yüksek verimli ve çok amaçlı ısıtma / soğutma cihazları (hem ısı hem elektrik üreten cihazlar; sıcak su da üretebilen ısı pompaları gibi) yine enerji talebini düşürüyor. Yarı iletken aydınlatma sistemleri ile aydınlatma kaynaklı enerji talebi azaltılıyor.
Tüm bu önlemlerin uygulanabilmesi için tasarım araçlarının geliştiriliyor olması da (bina enerji simülasyonu yazılımları gibi) çok önemli bir adım. İyi uygulamaların yayılması ancak ve ancak tasarımcıların bu konularda eğitilmeleri ve uygun araçlara sahip olmaları ile mümkün.
Yaygınlaşmanın önündeki en önemli engel ise her zaman olduğu gibi maliyet. Bahsettiğimiz çözümlerin bazılarınının piyasaya yayılması, getirdikleri maliyet artışını sağladıkları enerji tasarrufu hızla geri ödediği için çok kolay oluyor (Yarı iletken ampuller gibi). Geri ödeme süresi 3-4 sene civarında ilave maliyetler, bina yapıcılar tarafından da genellikle çok fazla direnç gösterilmeden tercih ediliyor. Ancak, bu geri ödeme süresi 7-8 senelerin üzerine çıktığında karar zorlaşıyor, finansal unsurlar dışındaki unsurlar devreye girmedikçe söz konusu teknoloji tercih edilmiyor. Bu noktada politika yapıcıların devreye girmesi şart oluyor. Yasal düzenlemeler, uygulamalara verilen mali destekler, karbon piyasası gibi yenilikçi serbest piyasa mekanizmalarını oluşturmak ya da en basitinden kamu binalarındaki örnek uygulamalar ile yaşam döngüsünde toplum yararına olan ancak ilk yatırımda yüksek maliyetli olan uygulamaların maliyetlerinin bir kısmının uygulamacının/kullanıcının üzerinden kaldırılması için gerekli önlemleri almak Küresel İklim Değişikliği hedeflerini yakalayabilmek için olmazsa olmaz bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder